Gerçeğin ötesinde bir bölge: Kapadokya

02.05.2019 | 11:01

KappadokiyaÇoğumuz için Türkiye, sıcak denizi, uzun kumsalları, "herşey dahil" sistemi ile çalışan kaygısız otelleri ve gürültülü şehir pazarlarıyla özdeşleştirilir. ‘Türkiye’de tatil’ konusunda iyi bir tecrübeye sahibiz ve belki de her birimizin Türkiye’de meşrebine göre seçtiği bir şehir bile var. Adeta tatil yapmak için yaratılmış Türkiye’de her şey o kadar iyi ki, beklenmedik, esrarengiz, gizemli yani tamamen farklı bir Türkiye'nin var olduğunu düşünmüyoruz bile…

Bir gün Instagram'da sayılması imkansız parlak balonlarla dolu bir fotoğraf gördüm. Şeffaf gökyüzünde, tuhaf kayalıkların arasında pitoresk bir manzaranın üzerinde yavaşça uçuyorlardı. Her şey o kadar mükemmel görünüyordu ki fotoğrafın gerçek olmadığını sandım. Bu muhteşem yer dünyanın neresinde olabilirdi? Balonlar adeta bizi kendisine çeken bir turist mıknatısı gibiydi. Karar derhal alındı! Buraya derhal gidiyoruz! Yani Kapadokya’ya…

Uçuşumuz bir aktarmalıydı. Minsk'ten İstanbul'a, sonra da İstanbul'dan Kayseri şehrine kadar uçtuk ve oradan arabayla 90 km.’lik bir yolculuktan sonra Göreme’ye geldik. Otele vardığımızda sabah olmuştu. Otele girer girmez hemen resepsiyon görevlisine balonların uçuş saatlerini sordum. Fakat şansımıza o gün havanın balon gezisi için uygun olmadığını öğrendim. Burada özel cihazlar hava durumunu izliyor ve balon seyahatinin mümkün olup olmadığı hakkında bilgi veriyor. Güvenliğe çok fazla dikkat edildiğinden, enhafif bir rüzgar bile uçuşun iptaline neden olabiliyor. O yüzden böyle bir gezi düşünürseniz iki günlük bir hafta sonu tatili yerine işinizi garantiye almak için en az beş günlük bir seyahat planı yapmanızda fayda var.

Balon seyahatinin fiyatı 60 ile 200 dolar arasında değişiyor. Uçuşlar gruplar halinde düzenleniyor. Sepetin 20 kişilik bir kapasitesi var. Bu durum oldukça rahat gibi gözükse de biraz erken gelip sepette uygun bir yer seçmeniz önemli. Balonlara küçük servis araçlarıyla gidiyorsunuz. Havadaki gezinizi tek başınıza yapmak istiyorsanız yaklaşık 500-700 dolar arası bir meblağı gözden çıkartmanız gerekiyor. Uçuş yaklaşık bir buçuk saat sürüyor.

KappadokiyaHava, uçuş için elverişli değilse sizin de bizim ilk başta yaptığımız gibi üzülmenize gerek yok çünkü Kapadokya’da görülecek çok yer var. Biz uçamadığımız o günü at sırtında dağlara gezinti yaparak geçirdik. Hiçbir özel eğitim almadık, sadece atlara bindik ve yola koyulduk. Bize önümüzde eşlik eden atlı bir eğitmen vardı, tüm gezi baştan sona mükemmel geçti. Manzaralar hayal gücümüzün sınırlarını zorlayacak kadar güzeldi. Dağlar ve eteklerindeki yerleşim alanları batan güneşin ışınlarıyla pembeye dönüşüyordu. Bu görüntülerin tarif edemeyeceğimi sadece yaşanır olduğunu özellikle belirtmeliyim. Bazen en çarpıcı fotoğraflar bile doğanın yarattığı güzelliği ifade edemiyor. Kapadokya’nın gezegenimizdeki en muhteşem yerlerden biri olduğunun farkına resmen bir kez daha vardık.

"Kapadokya" kelimesinin anlamı geçmişte bölgede kurulmuş olan Kapadokya Krallığı'ndan geliyor. Krallığın da eski ismi Katpatuka imiş bu da Pers dilinde ‘Güzel Atlar Ülkesi’ anlamına gelirmiş. Kapadokya’nın tarihi Asur ticaret kolonileri ve Hititlere kadar gidiyor. Bölge daha sonra sırasıyla Frigyalılara, Perslere, Kapadokya Krallığı’na, Roma İmparatorluğu’na, Danişmendlilere, Anadolu Selçuklularına, Moğollara ve Osmanlı İmparatorluğu’na ev sahipliği yapmış.

Kapadokya’daki peribacaları, 60 milyon yıl önce yüzlerce volkanın patlaması sonucu oldukça geniş bir havzanın volkan tüfleriyle dolması, daha sonra yağmur sularının ve rüzgarın etkisiyle aşınmaların başlamasıyla ortaya çıkmış. Kapadokya’da ilk yaşayan insanlar hava şartları nedeniyle buldukları mağara veya kaya altı sığınaklarına yerleşmişler. Tüfün yumuşak kaya yapısı insanların barınmlarını kolaylaştırmış. Bu barınakların yapısının elverişliliği nedeniyle yaşadıkları yerleri genişletmişler, yeni yollar ve merdivenler yapmışlar. Toprak altında yaratılan bu yaşam alanlarında mutfaklar, kilerler, ibadet yerleri, su kuyuları ve ahırlar bulunuyordu. Havalandırma sisteminin ise nasıl yapıldığı bugün hala gizemini koruyor. Bu yeraltı şehirlerinde yaşayanların dini inanışları doğrultusunda kilise mimarisine de rastlayabilirsiniz.

KappadokiyaPeribacası kelimesinin hikayesi ise oldukça ilginç: Hikayeye göre Kapadokya’daki Hristiyanlar karanlık olunca kayaların içinde oyulmuş konutlarına girip meşaleler yakıyormuş. Kapadokya'nın çevresinde yaşayan insanlar da yıllarca Hristiyan komşularının olduğunu bilmiyorlarmış. Geceleri bu yerlere rastlantı sonucu gelen insanlar, ışık saçan kayaları görüp içinde perilerin yaşadıklarını düşünüyorlarmış. O zamandan beri bu kayalara ‘peribacaları’ adı verilmiş.

Biz de ‘mağarada konaklama’ olanağını bulan şanslı insanlardanız. Konaklama için mağara oluşumları arasındaki Göreme Anatolian Houses’ı seçtik. Bu tür bir deneyim dünyanın hiçbir yerinde mümkün olmadığı için bu otelde kalmaya karar verdik, kendimizi Kapadokya'nın en gizli yerlerinin sakinleri gibi hissetmek istedik! Oteldeki bütün odalar, eski dönemdeki insanların dağın içini yaşamak için oyarak yaptığı bölmelerden oluşuyor. Otelin sahibi, herhangi bir şeyi yeniden inşa etmenin veya değiştirmenin yasak olduğunu anlattı, bu yüzden de tasarım yapılırken sadece modern hayata uygun ufak değişiklikler yapılmış: odalara sadece jakuzi ve televizyon koyulmuş, kayalarda ise açık ve kapalı havuzlar bulunuyor. Her odanın, gökyüzünde yüzen çok renkli balonların süslediği muhteşem bir manzaraya bakan özel terası bulunuyor. Otelin yakınında, tüm şehrin panoramasını sağlayan bir seyir alanı da var.

İlk başta odalarda klimanın olmamasını biraz yadırgasak da zaman içerisinde yokluğunu hissetmedik. Çünkü taş duvarlar ısınmıyor. Kapadokya'nın çok rahat bir iklime sahip olduğunu vurgulamak isterim. 30 derece sıcaklıkta bile bunalmıyorsunuz.

Daha önceki Türkiye gezilerimizde de Türk usulü kahvaltı hakkında az çok deneyim kazanmıştık. Fakat buradaki peynir çeşitleri, petekli bal, helva, sebze, meyve, yeşillik, atıştırmalıklar, fıstıklar ve daha sayamayacağımız ikramlar bizi hayrete düşürdü! Şehirde de bir sürü dünya mutfaklarından örnekler sunan güzel restoranlar var, hepsini ayrı ayrı deneyerek gastronomi kültürümüzü genişlettik.

Kapadokya’da Türkiye’ni diğer büyük şehirlerinde görülen bir ısrar mekanizması da yok. Mesela bir pazardan geçiyoruz, İstanbul’daki gibi kimse ürününü satmak için zorlamıyor. Buranın yerel sakinleri durgun bir hayat yaşıyor, zaman sanki burada daha yavaş geçiyor. Gezdiğimiz yerlerde arabamızın kapısını bile kitlemeye gerek duymadık, Kapadokya o derece güvenilir bir atmosfer sunuyor.

Sonuç olarak Kapadokya sanki başka bir gezegen ve Türkiye’yi yeniden keşfettiğimizi söyleyebilirim. Kesinlikle bu güzel yere tekrar döneceğiz! Bir dahaki sefere kadar hoşçakal Kapadokya!