Yabancılar için ileri seviye Türk örf ve adetleri

31.07.2019 | 11:01

Yabancılar için ileri seviye Türk örf ve adetleriTürkiye'de belli bir süredir yaşıyorsanız, tabiiki sizden beklentiler de artar. Artık acemi değilsiniz ve Türk görgü kurallarının, örf ve adetlerinin çoğuna alışmışsınızdır. Ama yine de bazı gözden kaçırabileceğinizi düşündüğüm ilginç noktalar var. İşte benim yabancılar için ileri seviye Türk örf ve adetleri listem...

OTURMA ADABI

 Batı’da, kendine güvenli hemen hemen her kadın bacak bacak üstüne atarak oturmayı sever. Böylece, aynı anda birçok sorunu çözmüş oluruz. Bacaklarımızı nasıl koyacağımızın derdine düşmez, ayrıca psikolojik bir kalkan oluşturmuş oluruz. Doğu’da ise bacak bacak üstüne oturmak pek hoş karşılanmaz, yaşlıların yanında bu şekilde oturmak saygısızlık olarak görülür. Özellikle Anadolu köylerinde veya geleneksel ailelerde bu şekildeki br oturma biçimi sıkıntı yaratabilir.

HİTABET

Türkiye'de sizden yaşça büyük olan bir kişi kaygısız bir şekilde size adınızla (ve genellikle ‘sen’ şeklinde) hitap edebilir. Siz de isteğinize göre seslendiğiniz kişinin adı yerine başka hitap şekilleri kullanabilirsiniz. Özellikle konuştuğunuz insanın adını bilmiyorsanız ya da unuttuysanız bunu mutlaka uygulamalısınız. Çünkü bir sürü insanla aynı anda tanıştırıldığınızda hafızanız sizi yanıltabilir. Yaşça büyük bir erkeğe; abi, amca, beyefendi, hocam (samimiyet belirtir, gerçek hoca ile karıştırmayın), toprağım (aynı memleketten olan insanların birbirlerine böyle seslenir), baba, dede, müdür bey, doktor bey gibi hitap şekilleri kullanabilirsiniz. Yalnız toprağım, hocam, ve biyolojik bir baba değilse baba gibi gibi hitap şekilleri bir kadının ağzına hiç yakışmaz. Bunu aklınızdan hiç çıkarmayın. Yaşça büyük kadınlara da abla, teyze, anne, hanımefendi gibi hitaplar geçerlidir. Aynı zamanda, tüm bu hitap şekilleri, sadece yaş ve statü ile ilgili değil, saygı göstermek için de kullanılmaktadır. 2006 yılında Türkiye'ye ilk geldiğimde 19 yaşındaydım ve yaşımdan daha da küçük gösteriyordum. Gri bıyıklı ve en az babamın yaşında olan bir taksi şoförünün bütün ciddiyetiyle bana dönerek "Nereye gidiyoruz abla?" diye sorduğunu asla unutmayacağım. Bununla birlikte, bütün bu hitap ve seslenme şekillerini kullanmakta zorlanıyorsanız ve size göre değilse kısaca muhattabınızın isminin sonuna cinsiyetine göre bey’ veya ‘hanım’ kelimelerini ekleyebilirsiniz.

SEVGİ SÖZCÜKLERİ

Rusçada, kelimelere sevgi anlamı katan ekler oldukça fazladır. Türkçede ise bunun yerine oldukça fazla sevgi içeren kelime vardır. Birçok Türk için, herkese "canım" ve "hayatım" demek aslında sadece bir dil alışkanlığıdır, fakat turistlerin çoğuna bu durum anormal gelir. Resmi bir toplantıdaysanız ve birisi birdenbire size "hayatım’ şeklinde seslenirse yadırgamamalısınız. Bu tarz kelimeler ülkenin gündelik konuşma dilinde yer alır. Örneğin: Yok canım, Tabii canım, vb. İlginç olan, Rusçada, sevdiğimiz insanları kedi, tavşan gibi hayvanlarla özdeşleştirmeyi severiz. Türkçe’de ise nazik ve sevimli hitapların çoğu hayatım, canımın içi gibi soyut ifadelerle ya da balım, peteğim, şekerim, tatlım gibi gastronomik kavramlarla ifade edilir. Kişilerin hayvanlara benzetilmesi de var tabii, ancak çoğu yabancıya bu tür benzetmeler oldukça kırıcı gelebilir. Örneğin Türkler güzel ve görkemli bir kadın için ‘at gibi’ derler. Büyük gözlü insanlar için ‘eşek gözlü’ diyebilirler. Kısa sarı saçlı ve sevimli bir kıza ‘civciv’ diyebilirler. Şahsen ben, ilk başta bu hitaplardan biraz rahatsız oluyordum. Bununla birlikte, kocam mesela hala ona ‘oyuncak ayı’ dememe alışamadı çünkü Türkiye’de bir adama ‘ayı’ demek ona kaba, eğitimsiz ve terbiyesiz olduğunu söylemek gibidir. Kısacası Türkiye'de sevgi ve şefkatin kendine has bir dili vardır.

 

HAYVANLAR

Hayvanlar söz konusu olunca, Türklerin evcil hayvanlara karşı tutumundan bahsetmemek olmaz. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirleri saymazsak Türklerin çoğu evinde evcil hayvan bulundurmaz ya da bahçelerinde yaşatır. Türklerin genel olarak hayvanlara karşı sergilediği tutuma bakarsak, bence Belarus da dahil olmak üzere bu birçok ülke için örnek teşkil edebilir, çünkü sokakta yaşayan tüm kedi ve köpeklerin su ve yemlik kapları vardır. Türkiye'nin pek çok şehrinde, köpeklerin kulağında bir damga göreceksiniz. Bu, köpeklerin belediye tarafından aşılanmış, kısırlaştırılmış olduğunu ve tehlikeli olmadığını gösterir. İstanbul ise kedilerin kentidir. Kediler İstanbul’un her köşesinde, her mağazada, masaların etrafında rahatça dolaşır ve hayvanseverler tarafından çok iyi beslenirler. Soğuk günlerde ve gecelerde, bazı mağaza sahipleri, sokak köpeklerini ve kedilerini dükkanlarının içinde yatırıp besler.

YILBAŞI

Türkiye'de alışamadığım şeylerden biri de yılbaşı kutlamalarıdır. Tabii ki yeni yıl öncesi tüm alışveriş merkezleri ve sokaklar süslenir, restoranlarda o gece yılbaşına özel menüler hazırlanır, tüm eğlence mekanlarında inanılmaz bir eğlence olur fakat yine de ülkede yılbaşı kutlaması Avrupa’daki gibi haftalar öncesinden başlamaz. Çünkü unutmayalım ki Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Yılbaşı gecesinde Türkler genelde evde oturur, tombala oynar ve televizyon izler. Ülkenin en büyük milli piyango ödülü de bu gece verilir. Çoğu insan yılbaşı olarak adlandırılan ama 31 Aralık’tan bir hafta önce başlayan Avrupa’daki kutlamaları esasen bir Hristiyan bayramı olduğu için dine aykırı kabul eder ve hoşlanmaz. Bu nedenle, önümüzdeki yılbaşı kesinlikle Minsk'te olacağım.

ÇOCUKLAR

 Türkiye'de çocuklarla ilgili tutumlar diğer ülkelerden biraz farklılık gösterir. Çocukları burada çok severler. Bu nedenle Türkiye’deki tüm çocuklar gözlemlerime göre biraz şımarıktır bence. Ülkedeki hemen hemen tüm restoranlarda çocuklar için oyun alanları, bebek bakım odaları ve çocuk menüleri mevcuttur. Bir gün bir arkadaşımla ve onun iki yaşındaki çocuğuyla çok lüks bir restoranda yemek yemeye karar verdik. Çocuk restoranı birbirine katmıştı ama buna rağmen çalışanlardan ve restoran yöneticilerinden hiç kimse herhangi bir yorum ya da uyarı yapmadı. Aksine, çocuğa çizim yapması için kurşun kalem ve kurabiye verdiler. Bu arada, çocuklara seslenme şekli hakkında da birkaç şey söylemezsem olmaz. Yetişkinler genellikle çocuklarına kendi hitap şekillerini kullanırlar. Örneğin, bir anne çocuğunu "anneciğim", teyze "teyzem" şeklinde çağırabilir. Bu uygulamanın kökeninin neye dayandığını araştırsam da bir şey elde edemedim. Belki de bunun kökeninde çocuğun kendisiyle muhattap olan büyüğünün kim olduğunu daha rahat ve çabuk anlaması yatmaktadır.

BEBEKLER

Belarus’ta yeni doğan bir bebek en azından hayatının ilk haftasında çok sayıda kişiyle temas ettirilmez. Türkiye'de ise kocamın arkadaşının bebeğini doğduğu gün görmeye gitmiştik. Karı koca o günü ölümsüzleştirmek için bir makyöz, fotoğrafçı ve bir organizatör kiralamıştı. Hastanede yorgun ve bitkin bir anne ile değil, makyajlı ve saçı yapılmış bir anneyle karşılaşmıştık. Tabiiki bu organizasyon ülkede maddi durumu iyi aileler tarafından yapılıyor.

EVLİLİK

Türklerin evlilik töreni ayrı bir makale konusu olsa da kısaca değinmek istedim. Burada evlilik törenlerinde sadece para veya altın hediye edilir. Türkiye’de ilk kez bir evlilik törenine gittiğimde Belarus’tan gelme alışkanlığım ile evlenecek çifte bir mutfak robotu veya sofra takımı hediye etmeyi planlıyordum. Şimdi düşünüyorum da böyle bir şey yapsaydım herhalde insan içine çıkamazdım. Türkiye’de bazı törenler çok uzun sürer bazıları da oldukça kısadır. Bazıları yemeksiz geçebilir, çiftler dans bile etmez. Bazen de davet edildiğim törenlerde kültür şoku yaşarım. Bir keresinde davet edildiğimiz bir organizasyonda gelin ve damat Game of Thrones'un müzikleriyle sahneye çıkmıştı. Gittiğim evlilik törenlerinde dikkatimi çeken bir başka konu ise tüm  kadınların oldukça şık olmasıydı. En güzel elbiselerini giyen kadınların saç ve makyajları da aynı derecede özenlidir. Yani kısacası Türkiye’deki evlilik törenlerinde, Belarus’taki gibi Rus salatası yeme, sunucunun fıkralarını dinleme ve geleneksel evlilik yarışmalarına katılma gibi aktiviteler olmaz.

BEDEN DİLİ

Ve son olarak, Türklerin beden dili hakkında birkaç kelime söylemeden bitirmek olmaz. Türkiye'deki en yaygın ve Belaruslular için en anlaşılmaz hareket, ‘hayır’ anlamına gelen hafifçe baş ya da bazen sadece kaşlar kaldırılarak ağızdan çıkan ‘cık cık’ sesidir. Bu jesti yediden yetmişe herkes yapmaktadır. Diğer bir hareket ise yukarı doğru kaldırılmış bir elin içe doğru sanki elde hayali bir ampul varmış gibi çevrilmesidir. Bu harekete yine ‘cık cık’ sesi eşlik edebilir. Bu da, genellikle öfke, hoşnutsuzluk ve hayal kırıklığı anlamına gelir.

Türk insanının tüm örf ve adetlerini tek bir makaleye sığdırmak imkansız da olsa yine de bahsettiğim noktaların size yararlı olacağını ve sizde yeni pencereler açacağını umuyorum.

Viktoryia Trushko

Türkiye veTürkler hakkında. Viktoryia Trushko’nun öznel değerlendirmesi